Güreş, uygulayıcılarının birbirlerine vurmaksızın rakiplerini yenmeye çalıştıkları bir spor türü. Güreş tarihteki en eski sporlardan biridir ve zamanla farklı stil ve formları geliştirilmiştir. Güreş genellikle dövüş sanatları arasında değerlendirilir. Güreşte; cesaret güç mertlik dürüstlük çeviklik ve beceri gibi özelliklerin bulunması ve Türk karakterine çok uygun bir spor dalı olması nedeniyle; atalarımızdan günümüze kadar tüm Türk toplumlarında sevilmiş ve önemsenmiştir. Bu nedenle gençlerimizin var olan güç ve cesaretlerini sergilemek ve daha da arttırmak amacıyla yaptıkları çalışmalara bağlı olarak güçlü sağlıklı dinamik ve atılgan bir gençlik yaratılmıştır. İyi bir nesil yetişmesinin yanında yine güreşin katkılarıyla bir Türk ordusundaki askerlerin Avrupa ve dünya ülkeleri arasında sağlam cesur kuvvetli ve vatanına bağlı birer er olarak yetişmesinde ata sporumuzun
Tarihçe:
M.Ö 3-1. yüzyıllarda orta Nil kıyılarındaki Ben-i Hasan harabelerindeki mezarların üzerindeki kabartmalarda Mısır askerleri arasında güreşin yaygın olduğu ve askerlik eğitimlerinde cirit attıkları ağırlık kaldırıp güreş yaptıkları görülmektedir.
Eski Mısır askerleri güreş hareketlerini ayakta ve yerde olarak çeşitli pozisyonlarda uygulamaktaydılar. Tutuşlar serbest olduğu için güreş karşılaşmalarında bazılarında ölümcül sonuçlara tanık olunabili-yordu. Çünkü uygulanan hareketlerde amaç hiç bir kurala uymaksızın rakibin süitim yere getirmek ya
Profesyonel güreşte Yunanlıların Romalılar tarafından istilâsından sonra hızlı bir yükseliş göze çarpmaktadır. Bu zamanda güreş kitlelerin en sevip saydığı geleneklerden biri olmuştur. Daha büyük bir sükse ile seyirci kazanabilmek için yumruk doğuşu ve ateşsiz silâhlar kullanarak gladyatörlüğe dönük çalışmalara ilgi daha da artmıştır.
Türklerin îslâmiyeti kabulünden sonra milli spor olarak önemini devam ettirmiştir. Halife Hz. Ali’nin cenklerini anlatan menkıbelerde savaşlar sırasında yapılan güreşlerden söz edilmektedir. Hz. Hamza ise günümüzde yapılmakta olan karakucak ve yağlı güreşlerin dualarında pehlivanların piri olarak anılmaktadır. Bugün yağlı güreşlerimizin giydikleri kispeti İskit Türklerine ait bir kemikten avadanlık üzerine işlenen güreşçi figüründe görmek mümkündür.
Osmanlı imparatorluğunun bütün sınırlan içerisinde güreş sevilen ve itibarlı bir spor olarak kabul edilmiştir.
Osmanlı padişahlarından Fatih Sultan Mehmet’in istanbul’da ve Edirne’de güreş tekkeleri yaptırdığı ve bu tekkelerde 300’den fazla güreşçiye idman yaptırıldığı bilinmektedir. Bu devirde bir çok padişah ve beylerin güreş yapmaları ve güreşçilerin yüksek mevkilerde görev aldıkları görülmüştür. . Bilhassa Sultan Abdülaziz’in ve IV. Murat’m saltanat devrinde Kırkpınar güreşlerinde basan gösteren pehlivanlar saraya alınıp güreş çalışmalarını sürdürmüşlerdir.
Saha Ölçüleri:
Güreş sahası kare şeklinde ve 12 metre x 12 metre uzunluğundadır.
Küçük daire ile büyük dairenin ortasında kalan alana zon bölgesi denilmektedir.En içteki daire merkezi güreş alanıdır ve en dışta kalan bölgeye ise korunma bölgesi denilmektedir.Sağ üst köşe kırmızı köşe ve sol alt köşe ise mavi köşe olarak geçmektedir.